top of page
  • Twitter
  • Facebook

Artık Kendimi Tanıyamadığım Gün: Kendini Bulma Yolculuğunun İlk Adımı

  • Yazarın fotoğrafı: Feroz Anka
    Feroz Anka
  • 4 gün önce
  • 4 dakikada okunur

Bir gün uyanırsın ve hayatın aynı kalmıştır; ama sen değilsindir.

Aynı kahveyi içersin, aynı yollardan yürürsün, aynı insanlarla konuşursun.

Ama kendi içine dönüp baktığında, orada tanıdığın biri yoktur.

İşte kendini bulma yolculuğu tam da o gün başlar.

Kimsenin fark etmediği, kimseye anlatamadığın, ama içini kökten sarsan o gün.


Aynadaki yabancı sorar: “Ben Ne Ara Böyle Biri Oldum?”

O günü hâlâ çok net hatırlıyorum.

Belki takvim yapraklarına baksan sıradan bir gündü; ama benim içimde bir dönüm noktasıydı.

Aynanın karşısına geçtim.

Gördüğüm kişi bendim ama değildim.

Bakışlarımda yorgunluk vardı, evet.

Ama mesele sadece uykusuzluk değildi.

Gözlerimin arkasında başka bir şey eksikti: Kendim.

Kendine yabancılaşma böyle sessiz başlıyor.

Hiç kimseye söylemeden, hiçbir sahneyi değiştirmeden, içten içe “rol yaptığını” fark ederek…

Dışarıdan bakıldığında her şey yolundaymış gibi görünür; işin, sorumlulukların, ilişkilerin, sosyal medyada paylaşılan gülüşlerin…

Ama geceleri, kimseyi eğlendirmek zorunda olmadığında, yüzünde donup kalmış gülümsemeyi indirince, çok basit ama yıkıcı bir soruyla kalırsın:

“Ben ne ara böyle biri oldum?”

Bu soru, içten içe kaybolmuşluk hissinin cümleye dökülmüş hâlidir.

Kimliğini tamamen kaybetmek değil, kendinden uzak düşmektir yaşadığın.

Ve fark etmeden, “Ben kimim?” sorusunun eşiğine gelmişsindir.


Kaybolmuş hissetmek bir arıza değil, bir davettir...

Uzun süre kaybolmuş hissetmeyi bir problem sandım.

Sanki herkes yerini, yönünü, kim olduğunu biliyordu da bir tek ben yolumu kaybetmiştim.

Sonra fark ettim:

Bir insanın “kaybolmuş” hissetmesi çoğu zaman, artık kendine yalan söyleyemediğinin işaretidir.

“Ben iyiyim.” dersin ama iyi değilsindir.

“Böyle olmam normal.” dersin ama içten içe bunun sana ait bir hayat olmadığını bilirsin.

“Herkes böyle yaşıyor.” deyip geçersin ama bir yanın fısıldar: “Ben herkes değilim.”

İşte o fısıltı, kendini bulma yolculuğunun en çıplak başlangıcıdır.

Kendini bulma yolculuğu, kendini kaybettiğini kabul ettiğin an başlar.

Onu bir bozukluk sanırsın; aslında ruhunun sana gönderdiği bir çağrıdır.

Kaybolmuş hissetmek, iç dünyanın sana attığı ilk işarettir:

“Sen burada değilsin. Buradasın ama değilsin. Hadi, kendine dönelim.”


Kendine yabancılaşma büyük patlamalarla gelmez; küçük sızıntılarla gelir.

Önce fark etmezsin, sonra görmezden gelirsin, en sonunda yok sayamaz hâle gelirsin.

Belki çok kalabalık bir ortamda, bir sohbetin tam ortasında, bir anda “Buraya ait değilim.” hissi boğazına oturuyordur.

Belki önceden zevk aldığın şeylerden artık hiçbir tat alamıyor, ama “Böyle şeyler için şımarmamalıyım.” diyerek kendini susturuyorsundur.

Belki ailene, eşine, dostuna, iş arkadaşlarına hep “halleder”, “idare eder”, “sorun çıkarmaz” hâlini gösteriyor; içindeki kırık tarafı gizliyorsundur.

Belki de kendi sesini o kadar kısmışsındır ki, neyi sevdiğini, neye kızdığını, neye kırıldığını bile tam adlandıramıyorsundur.

Dışarıdan bakıldığında “işleyen” bir hayatın vardır; ama içinde yaşayan biri yoktur.

Bu, ruhunla beraber yaşamadığın bir hayata zorla devam etmeye çalışmaktır.

“Artık kendimi tanıyamıyorum.” dediğin gün, işte bütün bu küçük işaretlerin birikmiş hâlidir.


“Kendime Giden Yollar”ın Gerçek Çıkış Noktası

Kendime Giden Yollar'ı yazmaya oturduğumda, elimde büyük bir plan, kusursuz bir kurgu yoktu.

Elimde sadece şu cümle vardı:

“Ben artık kendime katlanamıyorum, çünkü kendimi tanımıyorum.”

Bu kitap, güçlü olduğum bir dönemden değil, çözülmeye başladığım bir dönemden doğdu.

Yazarken bir “yazar” olarak değil, bir “tanık” olarak masaya oturdum; kendimden uzaklaştığım, kendimi inkâr ettiğim, kendimden utandığım, kendimi unuttuğum bütün sahneleri tek tek önüme koydum.

Kendini bulma yolculuğu, dışarıdan bakınca romantik görünebilir.

Oysa içerden bakınca, daha çok şu cümleye benziyor:

“Ben artık böyle yaşamaya devam edemem.”

Kendime Giden Yollar tam olarak bu cümlenin etrafında örülmüş bir hatırat aslında.

Ne yapılması gerektiğini anlatan bir “öğretmen kitabı” değil; ne yapılmadığında insanın içten içe nasıl çöktüğünü gösteren bir tanıklık kitabı.


Kendini bulma yolculuğu, büyük aydınlanmalar değil, küçük dönüşlerdir...

Bazen sanıyoruz ki kendini bulma yolculuğu tek bir büyük aydınlanma anıyla başlar.

Bir gün uyanırsın; her şeyi anlarsın, hayatın değişir, sen değişirsin…

Gerçekte ise bu yol, küçük ve sıradan görünen anlarla başlar.

Bir sohbetin ortasında susmayı seçtiğinde,

“Herkes beğensin.” diye değil, “Benim içime sinsin.” diye karar vermek istediğinde, onay almak için yaşadığını fark edip ilk kez “Ben bunu gerçekten istiyor muyum?” diye sorduğunda, bir işten dönerken “Burası benim yerim değil.” dediğinde başlayan iç titreyiş…

Bunların hepsi, kendine dönmek için attığın küçük ama köklü adımlardır.

Kendini bulma yolculuğu, çoğu zaman kimsenin alkışlamadığı, kimsenin fark etmediği içsel dönüşümlerin toplamıdır.

Bir gün aynaya bakıp “Artık kendimi tanımıyorum.” diyorsan, bil ki:

Ruhun çoktan yola çıkmış, sen sadece farkına geç varmışsındır.


“Ben Kimim?” sorusu, tehdit değil, sadece bir kapıdır...

“Ben kimim?” sorusu birçok insana korkutucu gelir.

Sanki bu soruyu sormak demek, şu ana kadar yaşadığın her şeyi çöpe atmak demekmiş gibi…

Oysa bu soru bir tehdit değil; bir kapıdır.

“Ben kimim?” demek, “Ben sadece bana biçilen rollere mi sığacağım, yoksa kendi sesimi de duyacak mıyım?” demektir.

“Ben sadece başkalarının benden beklediği kişi miyim, yoksa içimde hâlâ konuşamayan başka biri var mı?” demektir.

“Benim hayatım, gerçekten benim mi?” demektir.

Bu soruyu sormaya cesaret ettiğin gün, kendine yabancılaşmanın en kritik eşiğini geçmiş olursun.

Kaybolmuş hissetmek, cevabın olmadığını değil; soruyu nihayet doğru yerden sormaya başladığını gösterir.


“Ben de böyle hissediyor muyum?”

Bu satırları okurken belki sen de fark etmeden kendine dönüyorsun:

Belki çoktandır kendini tanıyamadığın sabahlar yaşıyorsun.

Aynı şehri, aynı evi, aynı insanları taşıyorsun ama içinde bir şey artık eskisi gibi hissettirmiyor.

“Her şey yolunda olmalı.” diyorsun ama içinden bir yer “Değil.” diye fısıldıyor.

O zaman sana sadece şu soruyu bırakmak istiyorum:

Sen, en son ne zaman kendini gerçekten gördün?

En son ne zaman aynaya bakıp “Bu benim.” dedin?

Yoksa uzun zamandır, kendi hayatında misafir gibi mi dolaşıyorsun?


“Artık kendimi tanıyamıyorum.” cümlesi, ilk duyulduğunda bir çöküş gibi gelir.

Sanki her şey bitmiş, sen kaybolmuşsun, geri dönüş yolu kapanmış gibi…

Ben bugün geriye dönüp baktığımda şunu görüyorum:

O cümle aslında içimde açılan en büyük kapıymış.

Eski benliğimin dar kalıplarından çıkmam için, kendime yalan söylemeyi bırakmam için, kim olduğumu yeniden, daha derinden keşfetmem için gerekli olan ilk sarsıntıymış.


Kendime Giden Yollar tam olarak o sarsıntının içinden doğdu.

O yüzden bu yazı, ne sadece bir itiraf ne sadece bir tanım; bir davet aslında.

Eğer sen de bugünlerde kendine yabancılaşıyor, kaybolmuş hissediyor, aynadaki yüzle arana mesafe koyuyorsan, bil ki:

Bu, sonun değil.

Bu, belki de kendini bulma yolculuğunun ilk adımı.

Ve hiçbir yol, “Ben artık böyle devam edemem.” cümlesinden daha dürüst bir başlangıç bulamaz.

ree

 
 
 

Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.

© 2025 Feroz Anka – FA Editions. Tüm hakları saklıdır.

bottom of page